Hâşiyetü'l-İzmîrî alâ Mir'âti'l-Usûl
Hâşiyetü’l-İzmîrî, Osmanlı âlimi Mevlânâ Mehmed İzmîrî (ö. 1165/1751) tarafından, Molla Hüsrev’in (ö. 885/1480) fıkıh usulüne dair yazdığı “Mir’âtü’l-Usûl” eseri üzerine kaleme alınan “Hâşiye ‘alâ Mir’âti’l-Usûl” çalışmasıdır. Müellifi İzmîrî’ye nispetle Hâşiyetü’l-İzmîrî olarak meşhur olan bu kıymetli eser, Mir’âtü’l-Usûl üzerine yazılan haşiyeler arasında en hacimli ve en tercih olanıdır.
ÖZETLE HÂŞİYETÜ’L-İZMÎRÎ ‘ALÂ MİR’ÂTİ’L-USÛL ESERİ
Osmanlı âlimi Mehmed b. Velî b. Resûl el-İzmîrî tarafından, Molla Hüsrev’in fıkıh usulüne dair yazdığı “Mir’âtü’l-Usûl” eseri üzerine kaleme alınan hâşiye çalışmasıdır. Hâşiyetü’l-İzmîrî, Mir’âtü’l-Usûl üzerine yazılan en hacimli hâşiyedir. Nitekim müellif İzmîrî, hâşiyesinde Mir’âtü’l-Usûl’ün kelâm ve mantığa dair kapalı ibarelerini-ifadelerini en güzel şekilde izah etmiş, Arap grameri ile ilgili konularda geniş açıklamalarda bulunmuş ayrıca kendi yazdığı diğer eserlere atıflar yaparak Mir’âtü’l-Usûl’ü anlamayı kolaylaştırmaktadır.
MEVLÂNÂ MEHMED İZMÎRÎ’NİN (ö. 1165/1751) HAYATI
18.yüzyılda yaşamış Osmanlı’nın ender âlimlerinden biridir. Hayatı hakkında yeterince bir bilgi bulunmamakla beraber ismi Mehmed olup Kırşehir’de doğmuştur. Babasının ismi Velî, dedesinin ismi Resûl’dür. Nisbesiyle beraber tam ismi; Mehmed b. Velî b. Resûl el-Kırşehrî el-İzmîrî el-Hanefî’dir. Müellif, Kırşehir doğumlu olduğu için Kırşehrî; sonradan İzmir’de ikamet ettiği için İzmîrî; Hanefî mezhebinden olduğundan kendisine Hanefî denilmiştir.
İlim Hayatı ve Vefatı
Mevlânâ Mehmed temel öğrenimini memleketinde almış, ardından İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da Şeyh Mirzâ Fâzıl başta olmak üzere birçok âlimden ders okumuştur. İcâzet aldıktan sonra İzmir’e yerleşmiş ve burada tedris çalışmalarına başlamıştır. Bir müddet sonra müftülük görevine getirilmiştir. İlim dolu bir hayat süren Mevlânâ İzmîrî, pek çok talebe yetiştirip eserler kaleme aldıktan sonra hicrî 1165’te İzmir’de vefat etmiş, İkiçeşmelik caddesinde bulunan Ulu Mezarlığa defnedilmiştir.
Allah Teâlâ Rahmet Etsin, Kabrini Cennet Bahçelerinden Bir Bahçe Kılsın Âmin.
Mevlânâ Mehmed İzmîrî’nin Kıymetli Eserleri
Kırşehir’de ilim tahsiline başlayıp çeşitli ilimler alarak İstanbul’da yetişen ve aynı zamanda öğretim hayatını İzmir’de sürdüren Mevlânâ Mehmed İzmîrî, çok talebe yetiştirmekle beraber pek çok eser de kaleme almıştır. Kıymetli eserleri şöyledir:
- Hâşiye ‘alâ Mir’âti’l-Usûl (Hâşiyetü’l-İzmîrî ‘alâ Mir’âti’l-Usûl).
- İbrâzü’z-Zamâ’ir ‘ale’l-Eşbâh ve’n-Nezâ’
- İsticlâbü’l-Murâdât fî Şerhi Delâ’ili’l-Hayrât.
- Bedâ’i‘u’l-Burhân fî ‘Ulûmi’l-Kur’ân.
- Celîlü’l-Kadr fî Şerhi Hizbu’l-Bahr.
- Tercüme Târîhi’t-Taberî.
- Hâşiye ‘alâ Envâri’t-Tenzîl li’l-Beydâvî.
- Şerhu’l-‘Akâ’idi’l-Cedîde fi’l-Kelâm,
- Zübdetü ‘İlmi’l-Kelâm.
- Risâle fi’l-İ‘tikâf.
- Şerhu Âdâbi’l-Birgivî
- Şerhu Mülteka’l-Ebh
- Şerhu’l-Hilâfiyyât beyne’l-Eş‘arî ve’l-Mâtürîdî.
- Hâşiye ‘alâ İmtihâni’l-Ezkiyâ’ fi’n-Nah
- Hâşiye ‘alâ Şerhi İbni’l-Hâcib li-Muhtasari’l-Müntehâ.
- Hâşiye ‘alâ Şerhi’ş-Şemâ’
- Hâşiye ‘alâ Şerhi’l-Câmî fi’n-Nah
- Hâşiye ‘alâ Şerhi’l-Fenârî fi’l-Mantı
- Hâşiye ‘alâ Hidâyeti’l-H
- ed-Dürerü’s-Seniyye fî Fedâ’ili’d-Devleti’l-‘Osmâ
- Şerhu Zuhri’l-Müte’ehhilîn.
MİR’ÂTÜ’L-USÛL FÎ ŞERHİ MİRKÂTİ’L-VÜSÛL
Mir’âtü’l-Usûl, Fatih Sultan Mehmet devrinin büyük âlimi ve müftüsü Molla Hüsrev’in kaleme aldığı usûl-i fıkha dair eserdir. Meseleleri diğer mezheplerin delilleriyle karşılaştırarak getirmesi ve genişçe açıklamasıyla usûl-i fıkıh alanında tercih edilen eser olmuştur. Ayrıca Osmanlı medreselerinde yüzyıllarca okutulmuş ve ilim erbabı tarafından pek ilgi görmüştür.
USÛL-İ FIKIH İLMİ
Tarifi
Usûl-i fıkıh, kelime anlamıyla fıkhın asılları veya fıkhın kaideleri anlamına gelir.
Fıkıh kelimesi sözlükte, bir şeyi derinlemesine kavramak demektir. Istılahta ise İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe’nin tarif ettiği gibi “kişinin lehine ve aleyhine olan hükümleri bilmesi”dir.
Usûl kelimesi asl kelimesinin çoğuludur. Kök, esas, kaide anlamlarında kullanılır. Usûl-i Fıkıh terkibinde ise, esas ve kaide anlamları kastedilebilir.
Buradan hareketle Usûl-i Fıkıh ilmi için, fıkıh ilminin delillerini ve bu delillerden hüküm çıkarma yöntemlerini inceleyen ilim, denilebilir.
Faydası
Bu ilimle ictihadların nasıl yapıldığı ve fıkhî/hukukî hükümlerin nasıl elde edildiği öğrenilir. Yani müctehid imamların helal, haram, mendup, sünnet, sahih, fasid diye ulaştığı hükümlere neden ve nasıl ulaştığını görmemizi ve bilmemizi sağlar.
Bu saydığımız faydalar sebebiyle tarih boyunca İslam âlimleri bu sahaya çok önem göstermişlerdir. Metinler yazmış ve onları açıklama sadedinde şerh ve haşiyeler kaleme almışlardır.
MİR’ÂTÜ’L-USÛL ESERİ
Usûl-i fıkıh ilminin en önemli metinlerinden birisi de şüphesiz Sultan Fatih devrinin büyük âlimi Molla Hüsrev’in kaleme aldığı Mirkâtü’l-Vüsûl ilâ ‘İlmi’l-Usûl ve şerhi Mirâtü’l-Usûl isimli eseridir.
Molla Hüsrev’in kitabının özelliği, bütün konuları genişçe itirazlarına yer verip cevaplarını vererek anlatmasıdır. Kitabını mantık dili ve kurallarına uygun aklî taksimler ile kaleme almıştır. Görüşlerinde Hanefî mezhebindeki genel kabulünü tercih edip Irak ekolünü takip etse de yer yer kendi görüşlerini ve tercihlerini sebepleriyle birlikte açıklar. Özellikle usûl-i fıkıh ilmine yapılan tarife itirazlar getirmiş, ardından tarifi yenilemiştir.
Molla Hüsrev, Pezdevî’nin konu tertibini esas alır. Kitabını deliller ve hükümler diye iki ana bölüme ayırarak ele almıştır.
MUKADDİME
- Usulün tanımı.
- Usulün konusu.
- Usulün faydası.
- EDİLLE (DELİLLER)
- Kitâb bahsinde, lafızların konulduğu, kullanıldığı, delalet ettiği manalardan, hâs lafız, âm lafız, emir, nehiy, mutlak, müşterek, zâhir, nas, müfesser, muhkem, hafî, müşkil, müteşâbih, hakîkat, mecâz, sarîh, kinâye, ibâretü’n-nas, işâretü’n-nas, delâletü’n-nas, muktedâu’n-nas, fâsit istidlâller, mefhûm-i muhâlefet, mefhûm-i lâkab, mefhûm-i sıfat, mefhûm-i şart, mefhûm-i gâye, mefhûm-i istisnâ, mefhûm-i aded, mefhûm-i hasr, beyân ve nesh konularından bahsedilir.
- Sünnet bahsinde, Peygamberimizin kavillerinden, inşâ ve ihbâr olmasını, râvinin şartlarını, râvinin halini, inkitâyı, cerhi, haberin mahallini, haberin kendisini, Peygamberimizin fiilerini, takririni ve şer‘ men kablenâ konularından bahsedilir.
- İcmâ’dan genel olarak bahsedilir.
- Kıyâs bahsinde, kıyasın rükünleri, şartları, münâsebet, illetin mûcebi, teznîb, muâraza, tercih ve tezyîl konularından bahsedilir.
- KISIM HÜKÜMLER VE HÜKÜMLER İLE İLGİLİ KONULAR
- Bölümde farz, vâcip, sünnetin çeşitleri, haram, illetin çeşitleri, sebep ve şart konularından bahsedilir.
- Bölümde şâri‘den yani hükmü koyandan bahsedilir.
- Bölümde mahkûmun bih yani şer‘î hükmün taalluk ettiği mükellef fiillerinden bahsedilir.
- Bölümde mahkûmun aleyh yani kendisine hüküm verilen insanlardan ve ehliyetin çeşitlerinden bahsedilir.
- Hâtime.
- İctihâd.
- İftâ.
MOLLA HÜSREV’İN (ö.885/1480) HAYATI
Osmanlı âlimi ve müftüsü Molla Hüsrev, Fâtih Sultan Mehmed’in döneminde yaşamış mümtaz bir şahsiyettir. Asıl ismi Mehmed olup, kaynaklarda Mehmed b. Ferâmuz b. Ali olarak babasının ve dedesinin ismi de zikredilmiştir. Neseb olarak Türkmen kabilesi olan Varsaklar’dandır.
Nesebi ve Doğduğu Yer
Molla Hüsrev ve ailesi hakkında yeterince bilgi bulunmamakla beraber bazı kaynaklarda, babasının sonradan Müslüman olan Rum veya Frenk asıllı olduğu gibi rivayetler mevcuttur. Aynı şekilde Kürt olduğu iddiası da bulunmaktadır. Ancak bu rivayetler doğru değildir. Nitekim tarihçilerin çoğuna göre Türkmen boyundandır. Aynı zamanda kaynaklarda dedesinin isminin Ali olarak geçmesinden, dedesinin Müslüman olduğu; babasının da sonradan Müslüman olması rivayetinin yanlış olduğu anlaşılmaktadır. 843 (1439) yılı başlarına ait bir satış belgesinde Molla Hüsrev’in adı, Mehmed b. Ferâmurz b. Hoca Ali şeklinde geçmektedir. (Bk. Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livası, s. 172). Ayrıca tabakat yazarlarından Şemseddin es-Sehâvî (ö. 902/1497), adını Mehmed b. Ferâmurz b. Ali Muhyiddin Hüsrevî, Kâdı Bursa şeklinde zikrederek, dedesinin adının Ali olduğunu açıkça belirtmiştir. (Bk. ed-Dav’ü’l-Lâmi‘, 8/279)
Bursalı Mehmed Tahir Efendi, başlık olarak “Hüsrev Mehmed Efendi Sivasî (Molla Hüsrev)” ifadesini kullanmış; hayatını anlatırken ise “Tokat civarındaki Türkmenlerden Arsak (Varsak) kabilesindendir” demiştir. (Bk. Osmanlı Müellifleri, 1/292)
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Molla Hüsrev’in babasının Yozgat civarında Yerköy’de bulunan bir Türkmen aşiretine mensup olduğunu ileri sürmüştür. (Bk. Osmanlı Tarihi, 2/656)
Refik Ahmed Sevengil de aynı şekilde Molla Hüsrev için “Yozgatlıdır, bir Türkmen aşiretine mensuptur” demiştir. (Bk. Fatih Devrinde Alimler, Sanatkârlar, s. 48)
Zuhuri Danışman, Molla Hüsrev hakkında sadece, “Rivayete göre Türkmen Varsak kabilesine mensuptur. Kargın köyünde doğmuştur” şeklinde genel bir ifade kullanmıştır. (Bk. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, 5/232)
Netice olarak, bu zikredilen bilgiler ışığında Molla Hüsrev’in; Sivas, Tokat ve Yozgat arası bir köyde dünyaya gelmiş olması kesin bir şekilde anlaşılmaktadır.
İlim Tahsili ve Hocaları
Molla Hüsrev küçük yaştayken babası vefat edince eniştesi Hüsrev Bey’in himayesine verildi. İlk başlarda Hüsrev Kaynı olarak lakap takılmış daha sonra bizzat eniştesinin ismini alarak Molla Hüsrev diye anılmıştır. Kaynaklarda ilk eğitimini Rum vilayetinde aldığı geçmektedir. Sonrasında Bursa’da Molla Fenâri’nin oğlu Yûsuf Bâlî’den icâzet aldı. Ardından Edirne’ye gitti ve orada Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin öğrencilerinden Burhâneddin Haydar Herevî ile Molla Fenarî’nin talebesi Molla Yegân ve Şeyh Hamza gibi Osmanlı âlimlerinden okudu.
Yaptığı Görev ve Hizmetler
Molla Hüsrev, Edirne Şah Melek Medresesi’nde ve Çelebi Medresesi’nde müderrislik yaptı. II. Murad’ın tahtını Sultan Mehmed’e bırakmasıyla Kazaskerliğe getirildi. II. Murad’ın tahta tekrardan geçmesiyle Sultan Mehmed ile Manisa’ya dönmediği Edirne’de Kadılık yaptığı rivayet edilmiştir.
Taşköprizâde, Sultan Fatih ile Molla Hüsrev’in arasındaki şu konuşmayı nakleder: Sultan Fatih saltanatı babasına bıraktığında onunla beraber görev alanlar onu yalnız bırakır, görevlerine devam ederler. Kazasker makamında olan Molla Hüsrev ise görevini bırakır ve Sultan Fatih’in yanına gelir. Sultan Fatih görevine devam etmesini söylediğinde, Molla Hüsrev; “güzel ahlâk sahibi olan kimse, sultanlık döneminde beraberken azledildiği zamanda da yanında olur” diye cevap verir. Bu cevap Sultan Fatih’in hoşuna gitmiş, böylelikle sevgisini kazanmıştır.
Molla Hüsrev, mihrâbın yanında namazını kılardı. Cuma günleri Ayasofya Camii’ne girdiği zamanda bütün cemaat ayağa kalkar ve yolunu açardı. Sultan Fatih bu manzarayı gördüğünde kendisiyle gurur duyar, vezirlerine; “işte zamanın Ebû Hanîfe’si” diye Molla Hüsrev’i överdi.
Sultan Mehmed’in ikinci defa tahta geçmesiyle Kazaskerliğe dönmedi.
İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey’in vefat etmesiyle İstanbul kadılığına getirildi, Galata ve Üsküdar kadılıkları ve Ayasofya Medresesi müderrisliği kendisine verildi.
Sultan Mehmed Han, bu dönemde bir velime düzenlemişti. Molla Gürânî’ye bir haberci gönderdi ve onun nerede oturmak istediğine dair izin istedi. Molla Gürânî kendisine gelen kişiye: “Bizim için oturmak lazım değildir, hizmet bizimdir. Bize layık olan odur ki, ol mecliste cülus itmeyüp ikamet-i hizmet mevkıfında kıyam iderüz” dedi. Bu cevap Sultan Mehmed Han’a ulaşınca, o da sağını Molla Gürânî, sol tarafını da Molla Hüsrev için ayırdı. Molla Hüsrev bu duruma razı olmadı ve Fâtih’e bir mektup yazarak şöyle dedi: “Benim ol meclis-i hümâyuna varmaduğum gayret-i ilmiyyemin iktizâsıdır.” Molla Hüsrev bu mektubu Dîvân-ı Âli’ye gönderdi. Gemiye bindi ve Bursa’ya gitti. Burada bir medrese inşa etti ve orada ders verdi. Aynı zamanda Molla Hüsrev, İstanbul’da da birçok camii ve medrese yaptı.
Fatih Sultan Mehmed, Molla Hüsrev’i tekrardan İstanbul’a davet etti ve Fetva makamına getirdi. Yaklaşık olarak 10 sene İstanbul’da ikamet ettikten sonra 885 (1480) yılında İstanbul’da vefat etti, cenazesi Bursa’ya götürülerek Hüsrev Medresesi’nin hazîresine defnedildi. Kabri, Emir Sultan hazretlerinin kabrine 5 dakikalık mesafededir.
Allah Teâlâ Rahmet Etsin, Mekanını Cennet kılsın Âmin.
Molla Hüsrev’in Kişiliği
Molla Hüsrev orta boylu ve uzun sakallı bir kimseydi, maddi durumu iyi olmasına rağmen kendisine çok hizmet edilmesini istemez kendi işini kendi görürdü; her gün bir miktar yazmayı âdet edinmişti, yazısı çok iyiydi. Aynı zamanda ağırbaşlı, mütevazi ve vakur bir kimseydi. Kendisini ilme adamış gündüzünü halk ve talebelere, gecesini eserlerine ayırmış gerçek bir ilim adamıydı.
Molla Hüsrev, İstanbul’un Fatih ilçesine ait Vefa semtinde bulunan Molla Hüsrev Camii (Vefa/Eminönü), yine Fatih ilçesinde bulunan Molla Hüsrev Camii (Küçük Mustafa Paşa Mescidi) ve Molla Hüsrev Camii (Sofular Mescidi) ile Bursa’da Zeynîler Camii’nin güneyinde bulunan Molla Hüsrev Medresesi’ni kendi şahsi imkanlarıyla yaptırmıştır. Adı geçen bu camiler ve medresesi için, İstanbul’un ticaret bakımından önemli merkezleri olan Beyazıt ve Mahmut Paşa gibi semtlerinde, 179 dükkân, 42 hücre (oda), Bursa’da 2 dükkân ve 9 ahır vs. olmak üzere toplam 72.603 akçe gelirli vakıf bırakmıştır. Molla Hüsrev’in vakfettiği dükkanlarından 160 tanesi Beyazıt’taki Kapalıçarşı’da (Büyük Çarşı/Bedestan) bulunmaktaydı.
Hocaları
- Molla Burhâneddin Haydar el-Herevî (İmam Teftâzânî’nin talebesi).
- Molla Hamza.
- Molla Süleymân (İmam Teftâzânî’nin talebesi).
- Molla Yegân.
- Kâdı Yûsuf Balî b. Molla Fenârî.
Talebeleri
- Molla Muhyiddin Mehmed Manisalıoğlu.
- Fenârî Hasan Çelebi.
- Hasan b. Abdüssamed es-Samsûnî.
- Yusuf b. Cüneyd et-Tokadî.
- Kemaleddin İsmail Karamanî.
- Zenbilli Ali Cemâlî Efendi.
Eserleri
- Mir’âtü’l-Usûl fî Şerhi Mirkâti’l-Vüsûl.
- Mirkâtü’l-Vüsûl ilâ ‘İlmi’l-Usû
- Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm.
- Nakdü’l-Efkâr fî Reddi’l-Enzâr.
- Haşiye ‘ale’t-Telvîh.
- Hâşiye ‘alâ Envâri’t-Tenzîl li’l-Beydâvî.
- Hâşiye ‘alâ Hâşiyeti’l-Muhtasar li’s-Seyyid Şerîf.
- Şerhu Usûli’l-Pezdevî.
- Risâle fi’l-Velâ.
- Hâşiye ‘ale’l-Mut
- Vasiyetnâme.
- Esâsü’l-İktibâs Tercümesi.
- Esrâru’l-Fâtiha.
- er-Red ‘alâ İbn Kemâl fî Mes’eliti’l-İstihlâf.
- el-Muhakkemâtü’l-Husreviyye.
- Ta‘dîlü’s-Salât.
- Tefsîru Sûreti’l-En‘âm.
- Tefsîru Sûreti Tebârek.
- Hâşiye ‘alâ Şerhi’l-‘Adud.
- Hulâsatü’l-Fetâva’l-Bezzâziyye.
- Risâle fî İ‘râbi “Elîf lâm mîm zâlike’l-kitâb”.
- Risâle fî Tefsîri Kavlihî Te‘âlâ “Lem tekün âmenet min kablü”.
- Risâle fî Tefsîri Kavlihî Te‘âlâ “Yevme ye’tî ba‘du âyâti rabbik”.
- Risâle fî Reddi mâ fî Risâleti’l-Gûrânî fi’l-Velâ’.
- Risâle fî Mesârî‘ mine’ş-Şi‘r.
- Şerhu’l-Ferâ’idi’s-Sirâciyye.
- Şerhu Telhîsı’l-Miftâh li’l-Kazvînî.
- Gurerü’l-Ahkâm.
- Kâşifetü’ş-Şübühâti’l-‘Ale’iyye.
HÂŞİYETÜ’L-İZMÎRÎ’NİN HAZIRLANIŞ ŞEKLİ
- Eser, el yazma nüshasıyla beraber iki taş baskı nüshaya mukabele edilerek hazırlandı.
- Arapça yeni imla gramerine göre dizilerek yeni noktalama işaretleri ve müşkil kelimelerin harekelendirilmesiyle beraber hazırlandı.
- Kısa bir mukaddime ile beraber iki müellifin hayatı hakkında muhtasarca bilgi verildi.
- Şerh edilen metin iki kavis arasına (…) alınarak majenta olarak belirtildi.
- Mananın doğru anlaşılması için eklenen bazı ziyade bilgiler iki köşeli parantez […] ile belirtildi.
- Âyetler çiçekli parantez içinde koyularak referansları verildi.
- Hadis ve âsârın tahrîci yapıldı.
- Eserde sözü nakledilen âlimlerin, kitaplardan referansları verildi.
- Anlaşılmayan kelimeler, kapalı ibareler ve terimler şerh edildi.
- Gerekli görülen yerlere dipnot atılarak izahat yapıldı.
- Eserin sonuna âyet, hadis ve konu fihristi eklendi.